Zarûret olmaz ise saatlerce konuşmadığı olurdu. Bu sessizlik hallerinde daimi olarak zikir ve murakabe ile meşgul olurlardı. Allahu a’lem bu dalışları Ebûbekr Sıddîk, as-hab-ı güzin ve kibâr-ı ehlullah hazeratının tefekkürlerinden idi. Zira yanlarında bulunanlar huzurlarında aynı hali yaşarlar, ayrılınca da devam ettiremezlerdi.
Bilhassa taht-ı terbiyesinde bulundurdukları kimselerin yerli yersiz konuşmalarını hiç istemezlerdi.
Hadimlerinden birisi der ki:
– İntisabımın ilk günlerinde Üstaza sık sık sualler sormak suretiyle bazı noksanlıklarımı öğrenmek ve bu suretle telâfi etmek niyetinde idim. Fakirin bu halini beğenmiyen muhterem Üstaz hazretlerinin kaşları çatıldı, sima-i âlilerinde büyük bir neş’esizlik zuhur etti. Böyle ma’nasız suallerin bir sâlik için yersiz olduğunu ima ettiler. Hatamı anla-dım. bundan sonra böyle sualler sormaktan ise edebi muhafaza etmenin lüzumunu anladım. Cenâb-ı Hakk’ın lütfü olarak huzurlarında uzun seneler kaldı isem de en zaruri sözler hariç, bu müddet zarfında kendilerinden bir sual sormak cür’etini bulamadım…
Takriben 20-22 sene geçmişti. Birgün cesarete gelip:
– Efendim, hayli zamandan beri huzurunuzda bulunmaktayım. Buna rağmen herhangi bir şey sormağa cesaret edemedim. Halbuki bir çok kimseler sizinle hayli görüşmeler yapıyorlar ve fazlası ile istifade ediyorlar. Acaba fakirin hali ne ola ki? dedim. Cevaben buyurdular:
– ’Teslim ehli için sorgu ve suale lüzum yoktur. Bu, Gavsu’l-âzam Abdülkadir Geylânî hazretlerinin sözleridir.”
Hicaz ve Anadolu yolculuklarında. günler ve haftalar geçerdi de, fem-i seâdetlerinden, ancak en zaruri söylenmesi icab eden sekiz on kelime çıkardı. Sohbetlerdeki kalb ve gönül bahisleri müstesna… O zaman icab ederse büyük bir şevkle saatlerce konuşurlar, kendilerinde en ufak bir yorgunluk hissetmezlerdi. Sözlerinde ne fazlalık ne de noksanlık görülürdü.
Sükut ve edeb ehlini çok severler. yanlarma oturturlar, iltifat ederlerdi. Onların terbiyelerine çok ihtimam gösterirler ve kendileri gibi değerli vasıflarla zinet-lenmelerini arzu ederler. bu hususun tahakkuku için Allah Teâlâ ve tekaddes hazretlerine niyazda bulunurlardı.
Medine-i Münevvere’de, pek sevdikleri Mevlana Zi-yaeddin Kadirî hazretlerinin ziyaretlerine giderler ve bu kalbî mülakat yarım saat sürerdi. Bu müddet zarfında, bir, girişte “es-selâmü aleyküm” birde ayrılırken “es-selâmü a-leyküm” denirdi. Hepsi bu kadar…
Az konuşmak hakkındaki Hâce-i Kâinat Efendimiz hazretlerinin, ashab-ı kiram hazeratının, meşayih-i zev’il-ihtiram hazeratının sözlerinden ancak bazılarını aşağıda dercediyoruz.
Eşref-i mahlûkat – sallallahu aleyhi ve sellem – Efendimiz buyuruyorlar:
- Cenâb-ı Hakkın ziyade sevdiği amel, lisanı mâlâyaniden ve menahiden (yasaklardan) muhafaza etmektir.
- Sadakanın efdali, haram olan sözlerden lihafaza etmektir.
- Sükût, güzel ahlâkın başıdır, seyyididir.
- Mâlâyaniden sükût eden, dünya ve ahıret tehlikelerinden kurtuldu.
- Lüzumsuz şeylerden sükût, ibadetlerin başıdır.
- Sükûtu tefekkür, bakışı ibret ve defterinde çok istiğfarbulunan kimse iflah oldu.
- Bir kimseye dünyada, zühd ve az konuşma verildiğinigördüğünüzde ona yakın olunuz. Zira o kimse hikmete ulaşmıştır.
- Sükût hikmettir ve yapanı da azdır. Malayani şeylerdeçok konuşanın hatası da çok olur.
- İnsanoğlunun hatalarının çoğu dilindendir.
- Kıyamet gününde günahı en çok olan kimse, ma’nasız sözü çok olandır.
Yine Kâinatın Efendisi -sallallahu aleyhi ve sellem- buyuruyor:
- Fuzûlî, lüzumsuz sözlerden kaçınmak kişininahlâkının güzel oluşundandır.
- Diline hâkim olan, evi kendisine geniş gelen ve kusurlarına gözyaşı döken kimseye ne mutlu.
- Akıllı insana yaraşan, geçim hususlarının, âhıreti ilgilendiren hallerin ve ailevî mes’elelerin dışında konuşmamaktır.
Muaz ibni Cebel -radıyallahu anh-’den:
– Ya Rasûlallah; Bana nasihat et… Rasûl-i Ekrem Efendimiz dilini işaret ederek buyurdular:
– Diline sahip ol… Muaz -radıyallahu anh- yine tekrar-
– Ya Rasûlallah; Bana nasihat et… Peygamber Efendimiz:
– Anan seni kaybetsin Ya Muaz!. İnsanların yüzüstü cehenneme düşmelerine sebeplilerinden başkası değildir.
İsa aleyhisselamın şöyle dediği rivayet edilir:
Allah’ın zikri dışında çok konuşmayınız ki, kalbiniz kararmasın.
Sahabeden birisi der ki:
– Kalbinde kasavet, bedeninde bir gevşeklik, rızkında bir kıtlık görürsen bil ki sen mutlaka lüzumsuz fuzuli şeyler konuşmuşsundur.
Fudayl bin İyad -kuddise sirruh- buyurur:
Bizzat halinden bahsedenin sözü az olur. (Sözü amelinden sayan az konuşur) Zira böyle birisi sadece kendine faideli olan şeyleri söyler.
Ulu ve Yüce Allah’tan korkanın dili lal olur.
Hasan Basrî -kuddise sirruh-
Gönül ehli olanlar, sürekli susmayı itiyat edenlerdir. Gönülleri dile gelip, söz lisana sirayet etmedikçe konuşmazlar.
Zünnun Mısrî’ye:
– Kendini en ziyade koruyan kimdir? dediklerinde:
– Dilini muhafaza eden, demiştir.
Süleyman Daran? -kuddise sirruh-:
Marifet sözden çok sükuta yakındır.
Ebû Osman Nuri -kuddise sirruh-:
Bu yolda esas aldığımız şey, sükut edip Allah Teâlânın ilmi ile iktifa etmektir.
Ebû Hazim Mekkî -kuddise sirruh- der ki:
İnsan, ayağının bastığı yerden çok, diline dikkat etmeli.
Büyüklerden biri de demiş ki:
Söz gümüş ise sükut altmdır. Hayırlı söz keramettir, sükut ise selâmettir. Konuşma insanın terazisidir. Fazlası ziyandır, azı vakardır. Az konuşan kınanmaz, üstelik itibarı çokolur. Dilini tutan bütün kötülüklerden kurtulur.
Süka oğlu Muhammed -kuddise sirruh-:
Ey kardeşimin oğlu! ; Sizden önceki müslümanlar, fuzulî sözlerden hoşlanmazlardı. Allah’ın kitabı Kur’an okumanın, iyiliği emredip. kötülüğü sakındırmanın, mutlaka günlük, zarurî olan konuşmaların haricinde her sözü lüzumsuz ve fuzulî addederlerdi.
Lokman Hekim şöyle der:
*Sükut gerçekten bir hikmet imiş. Yazık ki onun yapanı azdır.
Ehl-i hikmetten biri şunları söyler:
Sükutta yedibin hayır vardır. Bu yedibin hayrın tamamı yedi cümle ile ifade edilmiştir. Her cümlede bin hayır vardır.
- cümle: Sükut, zahmetsiz meşakkatsiz bir ibadettir.
- cümle: Sükut, mücevhersiz bir ziynettir.
- cümle: Sükut, kuvvetsiz, kudretsiz, hakimiyetsiz bir heybettir.
- cümle: Sükut, sursuz bir kal’adır.
- cümle: Sükut, hiç kimseden özür dilemeğe muhtaç olmamaktır.
- cümle: Sükut, kiramen katibîn meleklerinin rahatıdır.
- cümle: Sükut, kusurlarla ayıpların birer örtüşüdür.
Denir ki:
Sükût âlimin süsü, câhilin örtüşüdür.
Yunus Emre hazretlerinin şu sözleri de meşhurdur:
Az söz erin yüküdür, Çok söz hayvanın yüküdür
Bilene bu söz yeter, Sende gevher var ise…
Kaynak: Sâdık DÂNÂ, Erkam yayınları, Sultanü’l-Ârifîn eş-Şeyh Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu