Muhterem Üstaz Hazretleri:
İman ve tefviz takviyesi bakımından bazı hadis-i şerifleri sık sık tekrarlar, adetâ ezber edinilmesini telkin ederlerdi:
Abdullah İbn-i Abbas -radıyallahu anh- demişdir ki:
– Bir gün Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- hazretlerinin terkisinde idim. Buyurdular ki:
“Evlâd sana bir kaç söz belleteyim. Allah’ı yani emr ü nehyi gözet ki onu karşında bulasın. Bir şey istediğin vakit Allah’dan iste, yardım dilediğin vakit Al-lah’dan dile. Şunu bil ki bütün yaradılmışlar elbirliğiyle sana bir fâide ve menfaat bahşetmek isteseler, Allah’ın sana yazdığından fazla bir şey bağışlayamazlar, keza yaradılmışlarm tümü elbirliğiyle sana bir zarar vermek isteseler, Allah’ın sana takdir ettiği ziyandan fazlasını yapamazlar, kalem işleri hitâma erib kaldırılmış, sahifeler de “üzerindeki yazılar tamam olub” kurumuşdur.” (Tirmizi, Kıyâme, 2518; Müsned, c. 1 s. 293, 303)
Tirmizî’den başkasının rivayetine göre şöyle buyurulmuştur:
“Allah’ı gözet ki onu önünde bulasın, geniş zamanında Allah’a kendini sevdir ki, o da seni sıkıntı zamanında tanısın (sevsin). Bilmiş ol ki takdir-i ilâhîye göre başına gelmeyecek olan şeyin sana isabet edeceği yok-dur. Ve sana isabet edecek olan şeyden de senin kurtulacağın yokdur. Bilmiş ol ki nusrat-i ilâhiyye sabr ile, kalbin sıkıntısı da gam u gussa ile beraberdir, her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.”
İşte bu hadis-i şerifi, her mü’min kalbinde bir ayna gibi saklaya, işini gücünü buna göre ayarlaya. Böylece çalışa, son nefesine kadar böyle gide, Cenâb-ı Allah’ın rahmet ve inayeti sayesinde dünya ve âhırette de güçlüklerden salim ola! ” (Abullah ibn-i Abbas -r. a. -)
Bu hadis-i şeriflerde, bir kulun daima her şeyin Kadir-i Mutlak, Vâhidü’l-Kahhar hazretlerinin yedinde, izn-i ilâhiy-yesinde olduğunu bilmesine ve ona göre her hal ve hareketini tanzim etmesine işaret vardır.
Kul her varlığın yegâne sahibi Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri olduğunu tam idrak ederse, insanların ne mevkide olurlarsa olsunlar, birer âciz, zavallılar zümresi olduğunu ellerinde mahdut bir selâhiyetten başka bir kuvvetleri olmadığını anlar, en yakınlarına, hatta çoluk çocuğuna dahi bel bağlamaz, malına, şöhretine güvenmez. Her şeyin Hakk Celle ve Âlâ Hazretlerinin yardımı ile tecelli ettiğini bilir ve yaratanına karşı bilgisi, bağlılığı, sevgisi ve teslimiyeti artar, yaradılmışlardan hiç bir şey beklemez hale gelir. gene her sıkıntının sabırla sona ereceğini, her darlığın sonunda bir genişlik, ferahlık kolaylık olduğunu bilir.
Muhterem Üstaz Hazretlerinin, asık yüzlü, bed huylu, daimi hayatından şikayetçi olan, kişilerden hazzetmediği, hoşlanmadığı yüzlerinden belli olurdu.
Yüz ekşiliği, kişinin kendi nefsini görmeyip, başkalarının ayıbları ile meşgul olmasından, yahud kader bahsinden nasibi, vukufu olmadığındandır. Bu ahlâkda olanlar her an şikâyet halindedirler, beş dakikaya on gıybet sıkıştırırlar.
Bu sıfatda ve gafil meşrebde olanlarla maslahat icabı ülfet edib hemen uzaklaşmak gerekir, çünkü gaflet kalbden, kalbe in’ikas eder.
İbrahim Düssûkî -kuddise sirruh- hazretleri:
– Ben evlâdlarımı şen şatır görmek isterim, buyururlardı.
Bunu, mütebessim, güler yüzlü, neş’eli manasına almalıdır.
Aynı zamanda her olana razı, hayatından şikayetsiz.
Cenâb-ı Hakkdan başka dünyevî ve uhrevî hiç bir keder veya sevinç kalb-i selîme vâsıl kimsenin kalbindeki huzura mâni olmaz.
Ayrıca kalb-i selîme vâsıl olan kimsede üç husus tecelli eder:
- Hiç bir mü’minin kalbini kırmaz. Bunda ittika ehlinin hali sezilir.
- Hiç bir mü’minden kırılmaz. Bunda muhabbet ehline işaret vardır.
- Yapmış olduğu kulluğa karşı Cenâb-ı Hakdanmükâfat beklemez.
İnsanlara karşı yapmış olduğu iyilik ve hizmetten karşılık beklemez.
Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri Kur’ân-ı Kerîm’de buyurur:
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ ﴾88﴿ اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ ﴾89﴿
“O gün ki, ne amel faide verir, ne de oğullar ancak Allah’a hâlis pak kalb ile varan müstesna.” (Şuâra, 88-89)
Kalb beş kısımdır:
Ölü kalb: Dinsizlerin, kâfirlerin kalbi.
Hasta kalb: Tam dünya sevgisi dolu kalb.
Gafil kalb: Dünya ve ukba arasında dolaşan istikrarsız kalb.
Uyanık kalb: Zikirle meşgul olan kalb.
Diri kalb: Enbiyanın, sahabenin, kibar-ı ehlullahın kalb halleri.
Rabbımız zü’l-celâl ve’l-kemal hazretleri, kendi nazargâhı olan kalblerimizi her türlü masîva, dünya muhabbetinden ahiret isteğinden, nefsimizin ve şeytanın şerrinden muhafaza eylesin! Kalb-i selîme vâsıl ve daimî kendinde (her ne kadar hatalı bîçare isek de) olan kullarından eylesin! Amin.
İbrahim Düssûkî -kuddise sirruh- buyurur:
– Günah kirine bulanmış kimselerle temas, onlarla oturup kalkmak, basar ve basireti zulmete boğar, hem kalb gözünü hem de baş gözünü karanlıklar içinde ruhsuz bırakır, iyiyi kötüyü ayırd edemez hale getirir.
Kaynak: Sâdık DÂNÂ, Erkam yayınları, Sultanü’l-Ârifîn eş-Şeyh Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu