Allahü teâlânın mütevazi, has kulları ne bahtiyar insanlardır. Onların nazarlarında övülmek ve yerilmek müsavi olmuşdur.
Kendileri övülmeyi istemedikleri gibi, hiç bir şahsı yüzüne karşı övmezler, medh etmezlerdi. Hallerine göre iltifatta bulunurlar ve bazen hörmete şayan kimselerin manevi kıymetleri bilinsin deye gıyaben medh etdikleri olurdu.
Bilhassa zamanımızın bazı kişileri, muhatablarmı lüzumundan fazla yerli yersiz medhetmekle, onları gurura, ucuba kendini beğenme illetine sevk etmiş oluyorlar. Halbuki bu gibi hareket ve iltifatlar çok hatalıdır. Nefis daima pusudadır. Onların bilmeyerek büyülenmelerine sebeb oluyorlar.
Muhterem Üstaz hazretleri medhetmenin âfetlerine bihakkın vâkıf oldukları için evlâdlarını ne yüzlerine karşı ne de arkalarından överlerdi. Ahlâk, hal ve hareketlerini takdir ettikleri evlâdlarına güler yüz gösterirler ve onlara nazikâne muamele ederlerdi.
Onların da kısmı azamı, irfan sahibleri oldukları için, bu istisnaî muameleye karşı hatalarını düzeltir, gafil olmak-dan kaçınarak büyük samimiyet ve teslimiyet içinde müte-vaziyane, üstazlarına olan hizmetlerini ve manevi diğer vazifelerini daha dikkatli, gayretli ve uyanık olarak ifâ ederlerdi.
Mürşidi kâmillerin bütün gayret ve himmetleri, sâlikle-ri şımartmadan, ucub ve kibire düşürmeden, güzel ahlâk ü-zere Halik teâlâ ve tekaddes hazretlerine vâsıl etmekdir. Kibir ve ucuba düşenleri, düşmüş oldukları vartadan yani o kötü görüşlerinden kurtarmak çok zordur. Günaha giriftar olub da, hatasını itiraf edenleri Cenâbı Hakkın izniyle, suhuletle rah-ı müstakime iletdikleri halde sırasına göre ucub ehlini, benliğinde İsrar edenleri, mürşidi kâmiller dahi kurtarmak hususunda müşkilât çekerler. “Çünkü maneviyatdan koğu-lan, yalnız kendi nefsini büyük gördüğü için basireti kapanır, hakikati göremez, hatasını itiraf etme cihetine gidemez. Üs-tazına karşı da hali değişir, saygı gösteremez.” Tıp doktorları da aynıdır. Hasta, ölüm haline gelince, her vasıtaya baş vurulur. Ölmesi mukadder ise, tedbirler faide vermez, önleyemezler. Maneviyat âleminde de Allah muhafaza etsin kalb tam ölmüş ise, ancak Cenâbı Hakka iltica edilir.
Kalb musaffadır, mücellâdır. Nazargâhı ilâhîdir. Safiyetini, temizliğini, kaybedince zulmete munkalib olur, sahibinin itikadı bozulur. Her hayrı tersinden şer olarak görür.
Vartaya düştü tâbirini semâdan yere fırlatılmak ma naşı na almayı n, kalbin, gönül âleminden, nurâniyetden süf liyata dönüşünden başka bir şey değildir.
Kaynak: Sâdık DÂNÂ, Erkam yayınları, Sultanü’l-Ârifîn eş-Şeyh Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu