Altınoluk Dergisi | 12. SAYI | 1987 Şubat
EBÛ HUREYRE (r.a.)’dan mervidir ki:
“Hiçbir ferd cennete dahil olmaz. İlla o kimse şayet dünyada seyyiat ve küfür işlemiş olsaydı cehennemde bulunacağı mekanı kendisine gösterilir de sonra cennete dahil olur, bu da, o kimse ziyadece şükretsin diyedir.
Yine hiçbir ferd cehenneme dahil olamaz. İlla o kimse şayed dünyada amel-i salih üzere olsaydı yani iman etmiş olsaydı, kendisinin cennette bulunacağı makamı kendisine gösterilir. Bu da o kimsenin hasret ve nedametini artırmak içindir.”
Her şahıs için hem cennette hem cehennemde makam vardır. Bir mümin cennete dahil olmazdan evvel, cehennemdeki makamı gösterilir. Sonra cennet-i ala’ya dahil olur. Fakat o cehennemdeki makamının gösterilmesinden dolayı o mümine bir gûna teessür ve azab olmayacak, yalnız öyle dehşetli ve fezaatlı cehennemden necat bulup böyle cennet-i ala’ya nail olduğundan dolayı şükür ve hamdini artırmak içindir.
Bir kafir de cehenneme dahil olmazdan evvel cennetteki makamı gösterilir. Sonra cehenneme idhal ve ilka edilir. Fakat o cennetteki makamının gösterilmesinden dolayı kafir telezzüz etmeyecektir. Bilakis tahassür ve teessüfü artacaktır. Bu bab da ehadis-i şerife varid olmuştur. Nitekim:
“İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır.” ayet-i kerimesinin tefsirinde bilcümle küffarın cennetteki makamları ehl-i İslama miras kalacağı beyan edilmiştir.
Bazı hadis-i şeriflerin sarahatine nazaran bu cennet ve cehennemdeki makamların gösterilmesi kabir suali zamanında ve alem-i berzahta olacaktır.
* * *
Ubade b. Samit (r.a.) der ki:
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“Kim ki, Allah Teâlâ Hazretlerine kavuşmayı sever, Allah Teâlâ da o kimseye mülakî olmayı sever. Kim ki, Allah Teâlâ’ya kavuşmayı kerih görür, Allah Teâlâ da o kimseye mülaki olmayı kerih görür.” Hazret-i Aişe:
Ya Rasûlullah, öyleyse hakikat bizim hepimiz ölümü kerih görürüz. Nasıl yapalım? diye sorunca Rasûlullah (s.a.) Hazretleri Hazret-i Aişe’nin bu sual ve istifsarına cevaben:
Bu iş öyle değildir. Lakin mümin olan kimse ölümün hal-i ihtizarına geldiğinde o mümine Allah Teâlâ’nın rızası ve Allah Teâlâ’nın fazlu keremi tebşir edilir. O vakit o kimseye önünde olan ahiretten daha sevimli hiçbir şey yoktur. O halde mümin Allah Teâlâ’ya kavuşmayı sever, Allah Teâlâ’da o mümine mülaki olmayı sever. Hakikat, bir kafir, hal-i ihtizara geldiğinde ona Allah Teâlâ’nın azab ve ukubeti ihbar edilir. O vakit ona önünde olan ahiretten daha kerih hiçbir şey mutasavver değildir. O halde o kafir Allah Teâlâ’ya kavuşmayı kerih görür. Ve Allah Teâlâ Hazretleri de o kafire mülaki olmayı kerih görür.
HADİS-İ KUDSİ’de: Cenab-ı Allah: Ben yapacak olduğum işlerde mümin kamil bir kulumun ruhunun kabzında ettiğim tereddüt derecesinde hiçbir şeyde tereddüt etmemişimdir. Zira o kulum ölümü kerih görüyor. Ben de o kulumun isaet ve teellümünü kerih görüyorum. Yani o kulumun nefsine ağır ve acı gelen şeyi sevmem, buyurur.
“Eğer siz Allah yolunda katlolunursanız, yahut yatağınızda imanınız ile fevt olursanız kafirlerin dünya menfaati cem’indeki hayatlarından elbette size daha hayırlı Allah Teâlâ’dan mağrifet ve rahmettir.” Bu ayet-i kerime gereğince mümini kamil için ölüm mahz-ı mağfiret ve rahmet ise de, lakin her mümin ölümü anında ve halet-i ihtizarında olan sekarat-ı mevt ve teellümünden dolayı ölümü kerih görmekte ise de “Her nefis ölümü tadacaktır” ayet-i kerimesine her nefsin ölümü şüphesiz ve muhakkak olduğundan kabz-ı ruh ile Allah Teâlâ’nın rahmetine vasıl kıla demektir.
Veyahud her ne kadar benim kulum ölümü kerih görse bile o kulumun erzel-i ömre kadar tehiri ona ayn-ı isaet ve fenalık olduğundan ben o kuluma fenalık etmek istemediğimden erzel-i ömre varmadan ben onun ruhunu kabzedip rahmet ve mağfiret-i ilahiyeme kavuştururum, demektir.
Velhasıl bu hadis-i şerif, evliyaullah-ı kiram için büyük bir müjde, rifat-i menzil ve şereflerine büyük bir delildir.