Altınpluk Dergisi | 6. SAYI | 1986 Ağustos
KADRİ bilinmeyen ve şükredilmeyen nimetin soyulup alınacağı bilinmelidir. Bu yüzden şükre ciddiyetle müdavim olmak ve Allah’ın bize lütfettiği en büyük nimet İslam ve ma’rifetten tesbihe muvaffakiyete ve lüzumsuz şeylerden korunmaya varıncaya kadar bütün nimetlerine şükredilmeli ki, bu sayede Allah’ın üzerimize nimetini ikmal etmesi umulur. Çünkü işlerin en acısı ve en zoru yükselip düşmek, yakınlık kazandıktan sonra kovulmak, kavuştuktan sonra ayrılmaktır. (1)
İbn Abbas (r.a.)’dan mervîdir ki, “Bana cehennem gösterildiğinde ehl-i cehennemin ekserisinin kadınlar olduğunu gördüm. Çünkü onlar küfrederler: Soruldu ki;
– Ya Rasulallah, Allah Tealayı mı inkar ederler?
Kocalarına, akraba ve yakınlarına nankörlük ederler. Kendilerine yapılan in’am u ihsanları inkar ederler. Mesela senden bir (zarar) görmüş olsa “Ben senden bu ana kadar hiç bir hayır görmedim” diye nankörlük ve inkar eder” (2)
KADRİ BİLİNMEYEN İKİ NİMET
İbn Abbas’dan rivayete göre, Nebi (s.a) şöyle buyurmuştur:
“İki nimet vardır ki, insanlardan çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır; sıhhat ve boş zaman.”
Abdullah b.Abbas (r.a) der ki:
Bir kerre Rasul-i Ekrem (s.a.) omzumu tutup bana:
“Ey Abdullah, dünyada sen garip kimse gibi, yahut yolcu gibi (halktan, ihtirastan azade) yaşa! ” buyurdu.
İbn Ömer de şöyle vasiyyet ederdi:
– Ey mümin, akşama erdiğinde sabahı gözleme, sabaha eriştiğinde de akşamı gözleme. Sıhhatinden bir kısmını hastalık zamanına ayır. Hayattan bir kısmını da ölüm için faydalı kıl.(3)
* * *
EBU HUREYRE (r.a)’dan rivayete göre Nebi (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Allah Teala altmış yaşına kadar yaşatıp ölümünü geri bıraktırdığı kimsenin özrünü izale ve reddeder. Sure-i Fatır’da: “Duygulu bir kimsenin (Allah’ı) düşünüp bileceği kadar bir zaman sizi ömürlü kılmadık mı? Halbuki size peygamber de gelmişyi. Bu ayet-i kerime gafil yaşayan ve halini İslah etmeyen kimseleri tevbihi muhtevîdir.(5)
HAYIR ZAMANINI FEVTETME
Hazret-i Abudullah’dan mervidir ki, Rasulullah (s.a.) buyurmuşlardır: “Cennet” sizin birinize kendi halininin kayısının ayağına olan yakınlığından daha yakındır. Cehennemde böylece yakındır.”
Yani bir kimse yapacağı bir hayrı ve ibadeti cüz’iyat kabilinden bile olsa yapmalıdır. Zira belki cennete girmesine sebep olabilir. Ve bir kimsede cüz’iyat kabilinden bir şeydir diyerek ma’siyet ve günah işlememelidir. Çünkü belki o cüz’iyat kabilinden görünen ma’siyet o kimse için cehenneme duhülüne sebep olabilir.
ENES b.Malik (r.a.)’ten şöyle dediği rivayet olunmuştur. Bir kere Nebi (s.a.) bir takım çizgiler çizerek şöyle buyurdu:
“İşte bu çizgi insanın umduğu emeldir. Şu küçük, çizgilerde afetlerdir. İnsan şu uzaktaki emelini beklerken en yakın olan ve kendisini ihata eden ecel ansızın gelebilir.(7)
İbn Ömer (r.a.) şöyle dediği rivayet olunmuştur. Rasülullah (s.a.) iki omuzumu tuttu:
“Ey İbn Ömer, sen dünyada bir garip gibi yahud geçici bir yolcu gibi ol!” buyurdu.
Bu hadisin ravilerinden Leys der ki: İbn Ömer bana şöyle dedi:
Ey Leys! Akşama erişince sabahı gözleme. Sabaha erişince de akşamı bekleme sıhhat ve afiyet zamanından bir kısmını hastalık zamanına tahsis et. Hayatından bir kısmını da ölümün için ayır.”
İkmal: Kemale erdirme, tamamlama. İhsan: iyilik etmek. Tevbih: Tekdir, azarlama. Fevtetmek: Kaçırma, kaybetme. İhata etmek: Kuşatma, sarma, etrafı çevrilme
Dipnotlar :(1) Ruhul-Beyan 1/704 (2) Zübdetü’l-Buhari, 169 (3) Tecrid-i Sarih Tere. 12/190. (4) Fatır; 37. (5) Tecrid-i Sarih Tere. 1/194. (6) Zübdetü’l-Buhari, 1101. (7) Tecrid-i Sarih 12/395.